Aslında etik değerler sanat açısından bakıldığında kendinden hiç bir şey yitirmiş değil. Bu aynı zamanda tam zıt kavramlar içinde geçerli. Yani insanlar kapitalizmle-vahşi- tanışıp kentsoylu yaşamı keşfetmeye başladıkça, kapitalizm insanların içindeki bireyci bencilliği ve çıkar kavgasını gün yüzüne çıkartır.
Dolayısıyla geç kapitalizm sürecini son derece sancılı yaşayan bir coğrafyada, bireylerin bu şekilde bireyci bencil davranması özellikle sanatçı olan -olduğunu sanan-düşünen zihniyetlerde çok daha keskin olarak ortaya çıkabilir. Bu tür etik dışı davrananları kendi aymazlıklarıyla baş başa bırakıp, doğru bilinen yolda devam etmek en etkili yöntemdir.
Ancak sürekli üretmek için çaba sarf eden insan ürettiği nesneyi mutlaka paylaşma gereği hisseder. Özellikle sanatçı titri taşıyan insanlar mutlaka ürettiği-yarattığı tüm nesneleri, emeğinin karşılığını alarak paylaşmalıdır. Kuşkusuz bu karşılığın emek değerinin içeriğinin ne olduğuna önce sanatçı karar verse de sonunda piyasa –ekonomik- koşulları belirleyici olacaktır.
Bu çevrenden yaklaşınca karikatür -çizgi roman vb çizen üreten birey, genelde sanata özelde de bağlı bulunduğu sanat dalında gelişime katkı sunmak veya o sanat dalının lokomotiflerinden olmak zorundadır. Dolayısıyla yapıtlarımız mutlaka ekonomik olarak belli piyasa değerleri içinde kitlesine ulaşmalı, çizerini hem maddi hem manevi memnuniyete kavuşturmalıdır. Örneğin çizilen karikatür veya çizgi kahraman nesnesinin bir dergide yayınlandıktan sonra albüme, çizgi filme, sinema filmine dönüşmesi sanatçının üretim - gelişim sürecine doğrudan etki etmesi demektir. Konuyu sanat dalımız olan karikatür ve çizgi romana indirgersek; burada asıl sorun şudur:
Sanat dalımızda usta-çırak ilişkisine dayanan zincir halkalarından hangisi kime göre (USTA VEYA ÇIRAK) {Yazımız daha çok çırak özeliyle ilişkili olduğu için. Bu başlık altında irdelemeye devam ediyorum} en zayıf halkadır. Çırağın ustaya körü körüne bağlılığımı? çırağın ustaya değil yaptığı sanata körü körüne bağlılığımı? çırağın belli bir yetkinliğe gelmesi hatta ustasını geçtikten sonra dahi manevi anlamda ustasına kör bağlılığın devamı mı? Bu sorulara şüphesiz bir kaç halka daha eklemek mümkündür. Çünkü bu bağ aslında farkında olmadan çırakta bağımlılık ta yaratır. Böylece çırak, ustasının kendi üzerinde her türlü tasarrufu hatta sömürüsünü ses çıkarmadan içselleştirerek kabullenir.
Önemli olan çırak olan sanatçının bu hiyerarşik rabıtaya olan sadakatini mutlaka sorgulamasıdır. En zayıf halkayı bulup oradan bu bağı kopartarak bağımsızlığı için sanatı için (her ne kadar ekonomik değeri sonsuz olsa da ) mutlaka ekonomik getirili iş ilişkilerine en başta söz ettiğimiz etik değerlere sadık kalarak girmelidir.