28 Mart 2012 Çarşamba

türkü tadında şiire devam...

ÇARE YOK Kİ AZRAİL’E
Ölüm gelir sıra ile
Çare yok ki Azrail
Bütün dünya gelse dile
Çare yok ki Azrail’e
***************
Ölüm, ölüm kurtuluştur
Ölüm bazen bir kaçıştır
Ölüm ardın ağlayıştır
Çare yok ki Azrail’e.
*****************
Ölüm bazen aranırsın
Bir dost gibi beklenirsin
Hiç gecikmeden gelirsin
Selam olsun Azrail’e
               YAŞAR FIRAT

25 Mart 2012 Pazar

DUNNİNG-KRUGER SENDROMU
 İki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya atmış şöyle ki;
"Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
Bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:
· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Cornell Üniversitesi'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “kendilerine güvenleri” müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayanlar ise “en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:
İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!
Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
‘Eksiler’
kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.
Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..."N'olur fazla mütevazı olmayın!
"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...
“Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.” Bertrand Russel


18 Mart 2012 Pazar

şiire devam...

AYRILIK
Ayrılık ayrılık olmaz olaydın
İnsanları ayrı koymaz olaydın
Şu dünyada devran sürmez olaydın
Ayrılık ayrılık
Olaydın ayrılık ayrılık
Olaydın zalım ayrılık.
*****************
Ayrılık içinde hüzün var senin
Onun için yoktur seni sevenin
Yarın ulu divanda mahşer gününde
İki elim yakandadır ayrılık
Ayrılık ayrılık
Yakandadır ayrılık ayrılık
zalım ayrılık
YAŞAR FIRAT

Zaman aşımına uğrayan adalete..

ADALETE
Adalet bumudur senin tecellin
Zalımdan yana mı yontar keserin
Gözlerinin bağı çözüldü amma
Haklı ile haksızı niçin görmedin
*************************
Kantarın bir gözü zalımdan yana
Mazluma yer yok mu senin tartında
Haklıya istemez kayırmak amma
Haksızın cezasın niçin vermedin.
                      YAŞAR FIRAT



4 Mart 2012 Pazar

SANATTA ETİK VE BEN USTAYIM DURUMLARI

 Aslında etik değerler sanat açısından bakıldığında kendinden hiç bir şey yitirmiş değil. Bu aynı zamanda tam zıt kavramlar içinde geçerli. Yani insanlar kapitalizmle-vahşi- tanışıp kentsoylu yaşamı keşfetmeye başladıkça, kapitalizm insanların içindeki bireyci bencilliği ve çıkar kavgasını gün yüzüne çıkartır.
 Dolayısıyla geç kapitalizm sürecini son derece sancılı yaşayan bir coğrafyada, bireylerin bu şekilde bireyci bencil davranması özellikle sanatçı olan -olduğunu sanan-düşünen zihniyetlerde çok daha keskin olarak ortaya çıkabilir. Bu tür etik dışı davrananları kendi aymazlıklarıyla baş başa bırakıp, doğru bilinen yolda devam etmek en etkili yöntemdir.
  Ancak sürekli üretmek için çaba sarf eden insan ürettiği nesneyi mutlaka paylaşma gereği hisseder. Özellikle sanatçı titri taşıyan insanlar mutlaka ürettiği-yarattığı tüm nesneleri, emeğinin karşılığını alarak paylaşmalıdır. Kuşkusuz bu karşılığın emek değerinin içeriğinin ne olduğuna önce sanatçı karar verse de sonunda piyasa –ekonomik- koşulları belirleyici olacaktır.
 Bu çevrenden yaklaşınca karikatür -çizgi roman vb çizen üreten birey, genelde sanata özelde de bağlı bulunduğu sanat dalında gelişime katkı sunmak veya o sanat dalının lokomotiflerinden olmak zorundadır. Dolayısıyla yapıtlarımız mutlaka ekonomik olarak belli piyasa değerleri içinde kitlesine ulaşmalı, çizerini hem maddi hem manevi memnuniyete kavuşturmalıdır. Örneğin çizilen karikatür veya çizgi kahraman nesnesinin bir dergide yayınlandıktan sonra albüme, çizgi filme, sinema filmine dönüşmesi sanatçının üretim - gelişim sürecine doğrudan etki etmesi demektir. Konuyu sanat dalımız olan karikatür ve çizgi romana indirgersek; burada asıl sorun şudur:
 Sanat dalımızda usta-çırak ilişkisine dayanan zincir halkalarından hangisi kime göre (USTA VEYA ÇIRAK) {Yazımız daha çok çırak özeliyle ilişkili olduğu için. Bu başlık altında irdelemeye devam ediyorum} en zayıf halkadır. Çırağın ustaya körü körüne bağlılığımı? çırağın ustaya değil yaptığı sanata körü körüne bağlılığımı? çırağın belli bir yetkinliğe gelmesi hatta ustasını geçtikten sonra dahi manevi anlamda ustasına kör bağlılığın devamı mı? Bu sorulara şüphesiz bir kaç halka daha eklemek mümkündür.  Çünkü bu bağ aslında farkında olmadan çırakta bağımlılık ta yaratır. Böylece çırak, ustasının kendi üzerinde her türlü tasarrufu hatta sömürüsünü ses çıkarmadan içselleştirerek kabullenir.
 Önemli olan çırak olan sanatçının bu hiyerarşik rabıtaya olan sadakatini mutlaka sorgulamasıdır. En zayıf halkayı bulup oradan bu bağı kopartarak bağımsızlığı için sanatı için (her ne kadar ekonomik değeri sonsuz olsa da ) mutlaka ekonomik getirili iş ilişkilerine en başta söz ettiğimiz etik değerlere sadık kalarak girmelidir.